Gezmeyi seven ve sonrasında benim gibi gezip gördüğü yerleri paylaşan insanlar için seyahat planı yapmak seyahatin kendisi kadar heyecan vericidir sanırım. Önce gidilecek birkaç lokasyon belirlenir, sonra hepsiyle ilgili teker teker yazılar okunur, görseller incelenir, kabaca maliyet çıkarılır. Sonra da diğer seçenekleri bu seferlik elemiş olmanın gönül kırıklığıyla bir yerde karar kılınır. İşte bu andan sonra detaylı araştırmaya geçilir ki benim en çok sevdiğim, daha o ülkeye/o şehre varmadan sokaklarını dolaşmamı, kafelerinde oturmamı, restoranlarında yemek yemeyi hissettiren zamanlar işte bu detaylı plan zamanlarıdır. Ulaşım şekli, konaklama, toplu taşıma, gezilecek yerler, ünlü restoranlar, meşhur tatlar ne var ne yoksa didik didik incelenir. Hatta kısıtlı zamanda çok yer görme gibi bir plan varsa bazen saat saat plan çıkarılır, google maps üzerinde en verimli rota bulunup işaretlenir. Şahsen ben her seyahatte bu saydıklarımı yapıyorum ve hiç mi hiç sıkılmıyorum. Dedim ya plan aşaması da en az uçağa binip yola çıkma anı kadar keyifli benim için. Ama bir de spontane yaşayan, gideceği yere varınca karar veren, kafasına göre takılan da bir kesim var ki itiraf edeyim onlara da özenmiyor değilim. Hayatımın hiçbir alanında öyle olamadım, bundan sonra da değişmek gibi bir iddiam yok ama sıfır planla pat diye yola çıkabilmeyi de deneyimlemek isterdim sanırım.
Son zamanlarda taşınma işinden kendimi sıyırabilmek adına nisanda paskalya tatilinde Paris'e gitme planı yapmaya başladım. Paskalya ne alaka demeyin, çünkü bir iki ay sonra benim için ramazan bayramı, kurban bayramı tarih olacak; hayatımdaki resmi tatiller paskalyadan, noelden ibaret olacak. Eğer bir aksilik çıkmazsa nisanda dört günlüğüne Paris'e gidip orayı da aradan çıkarmayı düşündüm. Çünkü "Hala Paris'e gitmemiş insanlar derneği eş başkanı" olarak bu ünvanı artık devretmek istiyorum, zaten "Hala okyanus ötesi ülke görmemiş gezginler derneği başkanı", "Hala Uzak Doğu ülkesine seyahat etmemişler derneği yönetim kurulu başkanlığı", "Amerika'ya adım atmamışlar derneği asil üyesi" olarak yeterince sorumluluk taşıdığıma kanaat getirdim ve Paris'e ilişkin görevimden azlolmak için çalışmalara başladım.
Avrupa'da ülkeler arası ulaşımın trenle yapılabiliyor olması şahane bir durum. Trenle seyahat etmeyi çocukluğumdan beri çok severim, hem rahat, hem de ucuza kısa sürede varmak istediğimiz yerde oluveriyoruz. O yüzden nisan planım için de sanırım tercihimi trenden yanan kullanacağım. Yaklaşık 5,5 saat seyahat süresi var, sabah trene bindiğimi düşünüyorum da etrafa bakına bakına bir yandan kitabımı okuyarak Paris'e gitmek bence aşırı tatlı.
Şu anki hesaplarıma göre Paris'te üç akşam kalacağım, yalnız gideceğim için merkezi bir yerde toplu taşımaya güvenli mesafede olmayı tercih ederim. Paris'te organ mafyasının eline düşüp uyuşturucu kölesi olmayı istemem maazallah. Birkaç gündür okuduğum blog yazılarına göre Champs Elysees'de kalmak her açıdan en uygun seçenekmiş. Bu arada yirmi dokuz yıllık bir cahilliğime de dün son verdiğimi de buradan itiraf etmek isterim. Şimdi ben Fransızca Jö-tem dışında hiçbir kelime cümle bilmem, ayrıca fransızcaya ilgi de duymam. O yüzden bu dilin kendine has harf söylemlerini de bilmem. Otel ararken booking.com'a Paris Merkez yazınca çıkan Champs Elysees'yi aynen yazıldığı gibi (Çamps Elises) okudum içimden, bir yanda da 'ne de boktan zor bir isim koymuşlar merkezlerine' dedim durdum. Neyse yine seyahat guruları oitheblog.com'un Paris yazılarını okurken büyük bir aydınlanma yaşadım, zira kızlar benim gibi cahilleri düşünerek Champs Elysees'nin yanına parantez içine "Şanzelize" yazmışlar. İşte o an gerçekten hayat artık benim için daha berraktı. Şanzelize'yi tabii ki biliyordum. Çok bir şükürdü.
İptalli bir konaklama rezervasyonu yapmamın ardından üç gün boyunca nereleri gezmeliyim'e bakmaya başladım. İlk etapta hedeflerim Louvre Müzesi, Eiffel Kulesi, Arc de Triomphe, Notre Dame Katedrali ve Şanzelize'yi gezmek :) Bir de Mont Saint Michel var ki keşke orayı da görebilsem bir gün. Gideniniz vardır, gitmemiş olsanız bile instagramdaki "Wonderful Places" temalı fotoğraflarda mutlaka denk gelmişsinizdir. Mont Saint Michel, Rennes'in kuzeyinde kalan bir adacık ve üzerinde kayalıklara kurulu bir manastır yer alıyor. Tam bir masal şatosu. Araştırmama göre Mont Saint Michel'e günübirlik sabah gidip akşam dönebilirim, siz de merak ederseniz adaya ulaşımla ilgili detaylar bu yazıda yer alıyor. (https://www.raileurope.com/blog/9738-travel-tips-from-paris-to-mont-saint-michel)
Paris'te bir de Disneyland var, başta oraya da gitmeye niyetlendiysem de hem biletlerinin aşırı pahalı olması sebebiyle hem de programımı sıkıştırmamak adına sanırım Disneyland'den vazgeçeceğim. Amaan olsun gidersem Amerika'dakine giderim canıııım :)
Eğer her şey planladığım gibi giderse paskalyayı Paris'te kutluyor olacağım. Gitmezse de napalım şu planı yapmak bile beni biraz olsun şu günlük sıkıntılarımdan uzaklaştırdı bile...